Az sonra… Birazdan… Nasıl olsa yapacağım… Hem nasıl bir yol izleyeceğimi biliyorum… Bilmesem de hallederim… Ve falaka cezası geliyorum demez… Gelir!
kölenin başını belaya sokacak daha aldatıcı cümleler yoktur herhalde. Aklımı çelecek ve beni yolumdan alıkoyacak hep bir durumun içinde buluyorum kendimi. Başlarda başkalarının istediği gibi hareket etsem de, Efendim’in bana gerçekleri göstermesiyle uyanıyorum ve Efendim beni kurtarıyor. Ama bir takım kayıplarımız oluyor. En büyüğü ve telafisi mümkün olmayan tek şey, zaman. Kimse ve hiçbir şey beni Efendim’den koparamıyor. Fakat, olan birlikte geçireceğimiz zamana oluyor. Bir sohbet ve beraberinde yeni bir farkındalık, beklenmedik bir hoşluk veya ceza, bir seans, vazifelerimden biri olan orospuluk yapmamı kısıtlıyorlar. Bilmeden yapmaları onları masum kılmaz. Benim de yolum belliyken tuzağa düşmem cahillik değil, düpedüz aptallık! Efendim’in dışında herkese kulak tıkamalıyım. Tüm işi gücü erteleyip Efendim’in yanında hazır bulunmalıyım. Birkaç doğru biliyorum da, onları bir uygulasam…
Efendim’in yanındayken sohbeti ve kendisine bakmaktan gönül sarhoşluğu yaşıyorum. Bu sebeple yapmam gerekenler aklımdan uçuyor. Efendim’in emriyle yerine getiriyorum. Emirleri uygulamada pek bir sorunum yok. Ancak, kendiliğimden bir atakta bulunma eksikliğim gün yüzüne çıkıyor. Açıkçası ben de kendimi biraz robota benzetiyorum. Otur denince oturan, kalk denince kalkan, yap denince yapan bir şey denmeyince yapmayan bırakıldığı yerde kalan ayarı yapılmış düzeneği standart kurulu bir robot köle! İçeriği hatalı dahi olsa, sonu cezaya bile varacak olsa kolay kolay inisiyatif almıyorum. İstememek değil asla! Tembellik… O sahte dünyamızda hata yaptığımızda yadırganma, dışlanma ve hatta terkedilme korkumuz dna’larımıza işlemiş. En sıra dışı ve sahici ilişkide bulunuyoruz. Ve hala kalıplara sıkışıp kalıyoruz. kölenin eğitimine hataları ve yanlış bildikleri de yön verir. Kaldı ki, benden beklenen hataya mahal verecek durumlar değil. köle varlığımın amacı, en birincil görevlerim. Asıl, teşebbüste dahi bulunmamam hata ve ceza nedeni!
Efendim’in ayağının altının kiri ve tadıyla besleseydim kendimi
Sabah Efendim’in yanında uyanıyorum ve sap gibi yatağın kenarında duruyorum. Dokunmak için kilometrelerce yolu göze alırım, koşa koşa giderim Efendim’e gibi beylik cümleler kimin dilinden döküldüğünü itiraf edip kendimi de rezil etmek isterim. Her zamanki gibi sıradan bir sabaha uyanmasına şahit olmak istiyorum belli ki. Ben Efendim’in gerçekten iyi bir orospusu olsam her anı değerlendirirdim. Sessiz ve ürkek hareketlerle olsa bile Efendim’e yaklaşabilirdim. Gerçek bir köpek gibi! Orospu hislerle yorganı ve çamaşırını aradan çekip Efendim’in sikini ağzıma alırdım. İstemiyorsa durdurur, dilerse rahatsız ettim gerekçesiyle ceza verebilir. Bu benim yanlış yaptığımı göstermez. Ben Efendim’in tüm duygu ve dürtülerinin kölesiyim. O an canı ağzımı sikmek istemiyorsa, vereceği ceza ile sadistliğinin keyfini çıkarır üzerimde. Benim kölesi olarak herhangi bir işe yaramam gerekir. Aldığım nefes hizmet için yaşamamı sağlamalı! Sadece bacağını aç denilince açmak Efendi’sine köle de orospu da olunmazmış. Biraz kendinden bir şeyler katmalı.
Gün içinde defalarca görüyorum. Konuşurken, yemek sırasında veya yatakta keyif için uzanırken. Bir köpek olarak yalamam gereken… Aslında yaladıkça sahibimin varlığına şükrettirecek, şansımı ve yerimi hep hatırlatacak ve kokusuyla tadıyla enerji alabileceğim Efendim’in ayakları. Hep unutmuyorum aslında. Bazen şimdi Efendim’in ayağının altını yalasam! Dediğim oluyor içimden. Ama o anki durumu bozmamam gerekiyormuş gibi, sanki köpekliğin saati varmış gibi kitlenip kalıyorum öyle. İlla komut alacak bu köpek! Bak şimdi haline. Uzaksın, mahrumsun, yapayalnızsın. Dilini çıkarıp aransan da Efendi’n yanında yok! Keşke konuşmanın ortasında kendimi yere atıp Efendim’in ayağının altını derin derin koklayıp dilim aşınana kadar yalasaydım. Keşke yemeği bırakıp Efendim’in ayağının altının kiri ve tadıyla besleseydim kendimi. Paçasından silkelemek istediği bir pislik gibi beni uzaklaştırmaya çalışsa bile mutlaka kıçımı yerinden kaldırmalıydım. Efendim de ayrıca hatırlatması ve benim hala kazık yutmuş gibi yerimden kıpırdamamam! Bunların bir bedeli mutlaka olacaktı.
Orospunun ağzı boş kalmaz
Demin yaptıklarının daha doğrusu yapmadıklarımın bir falaka cezası için neden olduğu sonucuna varmıştım. köle aklımla! Efendim’in bu halime bir ceza ile çözüm getireceği şüphesizdi. En iyi ve vazgeçilmez bir ağır falaka cezası ile. En baştan bu yana yapmam gerekeni ve doğruları biliyordum. Bilip de uygulamayarak yine cezayı sonuna kadar hak eden o köpek benim!
O kadar çok kıçımın üstüne oturmuşum ki, falakamda duruşum tersi bir pozisyonda olacakmış. Bana müstahak. Ayaklarım koltuğun kolunda falakaya hazır olacak. Başım ve kollarım diğer kolundan aşağı sarkacak. Efendim bana böyle anlatırken, hemen rahatımı düşündüğümü belli ediyor ve ama Efendim başım aşağı sarkınca uzun süre öyle nasıl durabilirim ki, diyorum. Hem suçlu hem güçlü. Fazlasıyla hak ettiği falaka cezası için pozisyonu beğenmeyen sosyete kölesi! Kendime sosyete kölesi diyeceğime yine kendime küfretsem daha iyiydi. Efendin’e layık bir köle olma, üstüne falaka için keyfini de kaçır! Neredeyse vazgeçiyordu Efendim. Son anda her şeye ‘bi zahmet’ razı gelerek koltuğa uzandım. Benim rahat durmayacağımı öngörüyor Efendim. Ayaklarımı bağladıkça bağlıyor. Ellerimle de yaramazlık yaparım diye onları da önce birbirine bağlıyor ve sonra koltuğun bacağına sabitliyor.
Orospunun ağzı boş kalmaz. Fakat, bu kez köle huysuzlanmasın diye ağız topu tıkılıp falakaya layık bir kurban halini nihayet böylece alıyorum. Anlıyorum ki, yeni ve sağlam bir ceza bekliyor beni. Yalnız, Efendim’in hak ettiğim bir cezada tüm hata ve eksik yanlarımdan beni arındıracaktı. Kabahatler dosyamı peyder pey doldurmuştum. Şimdi, Efendim o koltuktan tertemiz kalkmam için beni terbiye edecekti. kölesine değer vermese, o hizmetleri benden yeniden beklemiyor olmasa neden ders aşmam için uğraş versin? Ve yanında olmam gereken zamanda başka yerlerde olup sürtmenin ceza vakti! Şimdi keyifli anlar yaşanabilirken ve kölenin görevlerini zevkle yerine getirebilecekken acı içinde kıvranmanın vakti!
köle olarak benim için utanç verici
Ağzım, elim ve ayaklarım her biri serbestken şimdi tutsak, falakasına teslim. Gerçi bağlanmadan evvel ne işe yaradılar! Hiç olmazsa böyle rahat dursunlar. Efendim’in sopayı indirirken acımdan dolayı dayanabileceğim hiçbir alanım yoktu. Vücudum Sahip’ine kurban halinde savunmasız ve desteksizdi. Çaresiz değildim, Efendim’in ellerinde güvendeydim. Falaka bir ameliyat gibi, falaka cezası için kullandığı aletler neşter. Bendeki zararlı ve faydasız fikirleri zihnimden parça parça ur gibi çıkarıyordu. Efendim kamçısı ile hazırlıksız yakalıyor beni. Bunun için bağlandım ve esas duruştaki bekleyişime rağmen şaşırmış gibiyim. Her bir darbe tembellikten uyuşmuş bedenimi canlandırıyordu. Kamçı ile fena gitmediğimi ‘zannediyordum’. Bilemezdim kamçının ‘başlangıç’ olduğunu. Devam ediyor Efendim. İnce bir şeylere göre kaplandığı alan daha geniş olan sanırım kemerdi.
İlk falakalarımda bana eşlik etmesinden dolayı nostalji yaşıyordum. Elbet kolay çekilmiyordu hiçbirinin acısı. Efendim çok zorlamayan bir obje ile de vursa ya bir bölgeye sık vuruşlarla ya da kritik noktalara yaptığı darbelerle istediği acıyı açığa çıkarıyordu.
Falakanın tadına varmak ve ulaştırmak isteyen Efendim at kamçısını alıyor. Ben tabanlarıma inene değin ne ile başbaşa olduğumu bilemiyorum. At kamçısı meydanda ise durum benim açımdan ciddi demek. Kabahatlerim arşa çıkmış. Bir yerden destek alma şansım pek yoktu. Zemine doğru sarkan baş parmaklarım ve işaret parmaklarımla ancak bir yere temas edebiliyordum. Falaka kısa zamanda beni ellerimi ısıtmıştı. Ellerim terliyordu. Yüzüm kızarıyordu daha kötüsü. Durduk yere ve özellikle bu tür gerekçelerle falakaya yatıyorum. Bu köle olarak benim için utanç verici. Hatanın da akıllıca olanından ceza çekmek isterdim.
Tabanlarım, parmaklarım sızlıyor
Efendim affetmek istiyor, at kamçısı bir o kadar sert değdiği tabanlarımı yakıp geçiyor. Ellerimle yeri ve koltuğun bacağını kendime dayanak yapıp acımı paylaşmak istiyorum ama nafile. Ellerim salyalarım yüzünden yapış yapış tuttuğum yerden kayıyor. Ben Efendim’e gereken zaman planlamasını yapmakta kusurlu davrandım. Ama Efendim, falakayı uygularken ve cezamı çektirirken bol zaman ayırıyordu bana.
Gözünüzün önünden çok süratli bir şey geçer ve ne olduğunu tam algılayamazsınız. Benim yaşadığım aksi bir deneyim. Öyle bir şey indi ki ayağıma görmesem de o incecik ve keskin tadını hemen tanırım. ‘Kablo!’ Efendim’in elinde hızı görünmesi mani. Ancak acısı varlığına ispat! Tabanlarım, parmaklarım sızlıyor. Beni köpek gibi inletiyor. Efendim’in başımın yanına geldiğini görüyorum. Çok yakın duruyor bana. Her yerim bağlı. Dilim de hapis ağzımın içinde. Acımı anlatıp yardım dinlenebilecek yol arıyorum. Efendim’in bacaklarına doğru uzattım kafamı. Köpek gibi şefkat dilendim. Benden iniltiler çıksa da derdimi anlar Efendim. Öyle iyi gelmişti ki Efendim’e dokunabilmek. Tabanlarımın acısı bir yana ruhuma ilaç gibi gelmişti. Ne büyük nimetmiş Efendim’e temasa geçip Ona dokunmak! Değerini bilemedim!
Uslu kız olursam falaka cezası bitecek
Ne falakasına ne de şiddetine dayanamayacağımı biliyor Efendim. Falakanın türlü objelerle acısını akıllanayım diye tattırıyor. Kafi geldiğini gördüğü zaman da yalvarma hakkını tanıyor. Hep benim için. kölesinden çok ve kölesine rağmen merhamet dolu bir Efendim olduğu için çok şanslı bir köpeğim. Ağız topunu çarçabuk çıkarıp ayaklarımı sopanın yakıcılığından kurtarmak üzere beklemeden yalvardım. Can acısı ve can havliyle. Yangımdan mal kaçırır gibi kıçımı daha fazla darbeden kurtarmak istedim. Doğrusu, Efendim’in istediği de bu yönde olmasa ne kadar dil dökersem dökeyim nafile olurdu. Farkındayım beni kendim değil aslında Efendim kurtarıyor. Son 10 nu uslu uslu çekmek kalıyor. Final kablolar…ve uslu kız olursam falaka cezası bitecek. Gücümün sonuna doğru daha sakin kalabilmek kolay değil. Son her bir kablo daha şiddetli daha hatırda kalıcı ve uyarıcı etkiye sahip.
Son 10 falaka, 10 kablo ve 10 özür dilenişim. 10 kablo gözümde büyürken 10 özür ayıplarımı kapatamayacak kadar az geliyor bana. Ben ne kadar aşağılıksam Efendim o kadar yüce. Ben ne kadar hatalı ve karamsar isem, Efendim o kadar affedici ve umut dolu. Ağız topu olmadan uslu bir şekilde ve gerektiği gibi cezamı çekmiştim. Günün sonunda Efendim’in memnun olduğu bir ceza yaşamak tüm acılara değer.
Kendimi Efendim’in ayakları altına attım
Ellerim ayaklarım bağlı olmasa daha o falaka cezası esnasında kendimi Efendim’in ayakları altına atmak istedim. Yalnız… Her şeyin bir yeri ve zamanı vardı. Yeterince fırsatım olmasına karşın değerlendirmedim. Falakada hiçbir şey değişemezdi. O an ceza ve anlamayan aptal kafamın iyice idrak etme vaktiydi. Çok pişmandım. Falaka ile bedel ödemiştim ama Efendim’in ayağını yalamaya gereksinim duyuyordum. Kendimi Efendim’in ayakları altına attım. Köpek gibi diyemeyeceğim. Gerçek bir köpek olsaydım her daim gözüm orada olurdu. Efendim adım attıkça bile takip edip göreceğim tabanlarına iştahla bakıp peşinden giderdim. Efendim’in ayağının altını koklarken sakinleşmeye çalışıyordum. Sanki göz göre göre ihmal etmemiş de, mahrum kalmış gibi özlemle kokluyordum. Koku hafızamdaki en belirgin hatırladığım koku Efendim’in ayağının kokusudur. Keşke kokusunu şişeleyip kullanma imkanım olsa. Keşke en uzun süre giydiği çorabı boynumda fular gibi bağlayarak dolaşabilsem.
Efendim’in ayağının altını yalarken beynimdeki eksik yanları tamamlarcasına yalıyordum. Zihnimi berraklaştıracak vitaminleri dilimle topluyordum. Duruşumdan dilimin hareketlerine kadar her durumum ve eylemim beni Efendim’in kulu ve köpeği olma yolunda evcilleştiriyordu. Efendim’in parmakları aralarını yalarken içim ve vücudum ısınıyordu. Köpek olmayı hakketmek için dilim değmedik milim bırakmıyordu. Yerden yemek yalıyor olsam bu kadar canım çekmezdi. Köpeklerin kuyruklarını hızlıca sallamalarının bir nedeni mutluluklarını ifade etmekmiş. Bir kuyruğum olsaydı, kıçımın sağına soluna çarpmaktan kıpkırmızı olacağına eminim. İhmal edip cezaya kadar ilerleyen bu hatama rağmen, beni ayaklarının altına kabul eden Efendim’e ne kadar teşekkür etsem azdır.
Ne kadar sevgimi ve saygımı sunsam, canımı yoluna feda etsem azdır.