Sonunda altıma işedim. Sidikli Elif oldum. Ve çok mutluyum.
Efendim, Efendim, Efendim…
Beni köleniz olarak kabul etmeden önce günlük yazılarımda hitap ederken acaba ‘Efendim’ demeli miydim bir türlü emin olamıyordum. Seans içinde Efendim’diniz ama seans bittiği dakikada gönlümde bir burukluk oluyordu. Şimdi emin bir şekilde ve doya doya söyleyebilirim Efendim.
Bazı emirlerinizi yapabilmem için alıştırma yapmam gerektiğini düşünüyorum Efendim. Mesela, dün sabah 10 bardak suyu içerken her bardakta sanki bir cm kısaldığımı, karnımın içeri çöktüğünü ve vücudumda bir ağırlık hissettim. Belki, kısa sürede o kadar su içmek halsizleştirdi beni. Belki de, alışık olmadığım içindi. Sık tüketmiyorum çünkü. Bugün ise, daha rahat içebildim suyumu.
11.55 de çıktım evden. Siz 12 demiştiniz aslında, ama ben 5 dk evvel çıktım diye bütün gün bunu dert edindim. Çorapsız topuklu ayakkabı giymeye baştan yanaşmayıp, Siz’i hayal kırıklığına uğratan bu aptal köleniz 3-5 dk ya daha fazla takıldı. Sanki herşeyi düzgün yapabiliyormuş gibi dakik olmaya çalıştım. Bir aksilik olmasın gidemeyeceğim bir durum olmasın diye kendimi aceleyle sokağa attım. İlk adımlarda gözlerimi sıkarak zar zor yürüdüm. Sonra ‘artık geri dönüşü yok’ deyip hızlandırdım adımlarımı. Dolmuşta giderken ayaktaydım Efendim. Araç tümseklere girip çıktıkça sanki karnımda su dolu balon var ve zıplıyor gibiydi. Bacaklarımı birbirine yapıştırıp sıkıyordum kendimi. Haritalar uygulamasını açıp evden kaç km uzaklaştığımı kontrol edip bir tuvalet bakınıyordum. Sonunda gerekli mesafeyi hatta fazla yolu katettikten sonra dolmuştan indim. Külotun olmayışından mı yoksa farkında olmadan altıma mı kaçırmıştım bilemiyorum bir ıslaklık hissettim pantolonla adım atarken. Bir devlet hastanesine gittim. Yanımdan gözü yaşlı geçenler, hastasının meramını hemşirelere anlatıp bir yardım isteyenlerin sesleri, kapısı açık odada refakatçinin tedirgin bekleyişi…
Altıma işedim. Çişim çok sıcaktı.
Kapının kolunu bir bırakıp bir tutup giyindim. Ayağım hareket ettikçe ses çıkıyordu ayakkabıdan. İçindeki çişimi dökeyim dedim ama bir iki damla düştü. Ayakkabı çekmişti belliki çişimi. Tuvaletten çıkıp kapısının önünde bir süre oyalandım. Ayakkabının ses çıkarışı azaldığını düşündüğüm anda ve bir kalabalık önümden geçerken bende onların peşine takıldım.
Çişimi ayağımdan yalamak için tuttuğumda, ıslaklıktan buruşmuş olduğunu gördüm
Kalabalığa karışıp, oturanların önünden kendimce dikkat çekmeden geçtiğimi düşünüyorum. Pantolonumdaki çişim soğumuştu artık ve bacaklarıma yapışıyordu adım attıkça. Durağa inip dolmuş beklerken çektiğim video ve fotoğraflara baktım. İlerimde bekleyen insanlara yaklaşamadım kokumu alabilirler diye. Yine de şöyle bir etrafıma baktığımda kendimi güçlü ve özel hissettim. köleyim ben dedim kendime. Güzel bir Efendi’nin kölesi…
Ayakta yolculuk edeceğime sevindiğim tek gündü ama otobüs bomboş geldi. En arkaya geçtim ve ayakta dikilmeyeceğimi düşünüp koltuğun ucuna oturdum. Islaklık hissetmiyordum kıçımda. Biraz geri biraz daha derken yaslandım arkama. Oturuyor olsamda pantolon ağırdı bacaklarımda. Üzerine işemiş ve bunu incecik bir giysi ile saklayan bir köle vardı bugün yollarda. Biri ne bu hal dese, ‘Ne var köleyim ben, Efendim’in emriydi üstüme işedim’ demeye çok hazırdım. Dilimin ucundaydı bu cümle. Bu arada ayağını oturduğu koktuğun altına doğru geri çekmeyi de ihmal etmiyordu. Eve girip, kemeri yanıma alıp yine tuvalete attım kendimi. Çişimi ayağımdan yalamak için tuttuğumda, ıslaklıktan buruşmuş olduğunu gördüm.
Pis sidikli köle 🙂
Diğer görevlerden sonra falaka daha tanıdık geliyordu
Ayağımın altını üstünü yaladım. Bir tat alamadım ya da hatırlamıyorum Efendim. Tadına varmak isteyeceğim bir tat olmadığından herhalde. Zorlanarak, kendimi sıkarak yaptım. Ayaklarımı çekiştirirken ve değiştirirken soğumuş çişli pantolonum tenime değdikçe hatırlatıyordu kendini ama çok da yadırgamadım hatta kolay alıştım.
Elime kemeri alıp giriştim resmen tabanlarıma. Üzerine işenmiş, dil ile yalanmış ayağım kemerin acısını da seve seve kabul etti. Bazen kendimi kaptırıp elimin ayarı kaçıyor. Elimle ovup okşayıp sert ve seri şekilde tabanlarıma indirdim kemeri. 1, 2, 3, 4… 30. Ve diğer ayağım. 1, 2, 3, 4… 30. Diğer görevlerden sonra falaka daha tanıdık geliyordu. Kemer kadim bir dost gibi…
Acıtmasından ziyade emrinizi yerine getirmemde bir yardımcı. Baharatların yemeğe verdiği tat misali görevime acı lezzetini katıyordu.
Ressamların tablolarına attıkları imza gibi, bir belgenin resmiyet kazanması için gerekli olan imza gibi günün sonuda kölenin kendisine ya da Efendi’sinin çektiği falaka.
Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsa yalnızlık olmaz. - Özdemir Asaf
Yazar
köle Elif
Diğer yazılarımı da okuyun :-)
- Ankara’da Spank - 4 Kasım 2024
- İkili Falaka - 21 Ekim 2024
- Disiplin - 22 Eylül 2024
Yazımı paylaşın
Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsa yalnızlık olmaz. - Özdemir Asaf
Paylaşımlar
Diğer yazıları da okuyun :-)
Yorumlarınız
Düşücelerinizi paylaşın