Suçum belli, her zamanki gibi yolun sonunda ceza var, sırt kamçılama ve falaka. Pişmanlık yüzümden okunuyor olsa da, aklımı başıma getirecek o acıyı hissetmeden olmaz. Sabah akşam, hatam olsa da olmasada. Görevim belirlendiği anda tedbiren, hata işledikten sonra edepten gerek.
Disiplin güven temellidir ve güveni geliştirir
Disiplini hayatımın her alanında seviyorum. Disiplin sınırları içinde kendimi dinç ve güvende hissediyorum. Özellikle benim için uygulanmaya konulmuş kuralların köle varlığıma delil ve değer kattığına inanıyorum. Bir tür kısıtlanmaktır başkalarınca ama aslında yolumun profesyonelce planlanması olarak görüyorum. En önemlisi köle olduğum için ve hatta kölenin olmazsa olmazlarından biridir.
Disiplin güven temellidir ve güveni geliştirir. Fakat her zaman her şey rayında gitmiyor. Düzen bozulursa müdahale şart! Görev ve sorumluluklarımı, Efendim’in bana duyduğu güven ve uygun gördüğü disiplin çerçevesinde yapamadığım zamanlardan bir zaman ve hesap vakti.
Sırt kamçılama haberi yüzümde güller açtırdı
Disiplinsizlik cezayı, ceza acıyı, acı düzeni ve güveni yeniden sağlayıp disiplin halini yeniden kazandırır! Cezamı hakkettim! Hem de fazlasıyla! Yalnız, Efendim’in sırtımı kamçılayacağı haberi yüzümde güller açtırdı. Ödül gibi ceza bana göre. Vücudumda başka bir yerde daha kamçının melodisini dinleyecek olmak heyecan verici.
Yukarıdaki demirlere bağlanan kumaşlar gibi renk verecekti Efendim sırtıma. Bileklerime doladım kumaşları suçlu bir köle gibi. Hem suçlu hem mahcup. Hem mahcup hem kalbi kıpır kıpır. Pişmanlığı daha baştan belli ama dersini almaya da pek hevesli. O kadar kusurlu olmasam hala Efendim’in karşısında çıplaklığımdan utanırım ama nerde. Kusurum çıplaklığımdan daha net gösteriyor beni. Kamçıyı elime alıp incelediğimde yumuşacık olduğunu biliyorum. Efendim’in elinde her bir parçası demirden çubuklara dönüyor resmen.
Hani böyle kamçının kuvveti yarıya düşse, tatlı bir okşanma hissi yaşayacağım ama o zaman bu ceza olmaz ben de köle olmam. Bir kölenin hakkettiği kadar sert yiyorum kamçıyı, disiplinsizliğimin bedelini eksiksiz ödüyorum sırtımın sızısıyla. Aynı noktaya denk geliyor kamçı, içimden umut ediyorum ki keşke biraz daha aşağıya da vursa Efendim. Bu kısa süre içinde acı hafifler belki. Ama yok öyle ucuza kölelik yok. Üstelik sırtın biraz aşağısı bel kısmı yukarıya nispeten daha sakıncalı olabilir herhalde diyorum kendi kendime. Efendinin usta eli istediği zaman, her ceza yöntemi acımasız olabiliyor. Sırt kamçılama bu kadar tatlı ve acı olabilir mi acaba?
Kendini ne sanıyorsun
Ben zaten saçmalarken Efendim yakıcı kamçısıyla sarsıyor. Düşüncelerimi oluşturan o harfler darmadağın oluyor. Filmlerde görüyordum belki biraz görüntü biraz teknik olarak benzer sırt kırbaçlanması. Demek böyle oluyor demeye yaklaşıyorum ama ne amacı ne niyeti benzemiyor. Fiziksel olarak ani gelişen bir yanma hissi ve akabinde suyun çekilmesi gibi bir yatışma hali. Atlatmadan bir kamçı daha, ve tekrar, ve üzerine yeni bir kamçı daha. Acının üstüne acı. Ruhen ise; sen ayak altındaki pis köpek! Kendini ne sanıyorsun da dengeyi bozmaya çalışıyorsun?
Disiplini sağlayamayacak kadar köle değil misin yoksa? Arkana bak ve bu kat ettiğin yolda temel taşlardan birini sağlıklı ilerletemediğini gör! Senin daha dakik olman gerekmez miydi? Neredeyse ışık hızıyla, neredeyse bir günden yedi günün verimliliğini elde edercesine. Ama kimmiş o, yarı çaba dahi hak getire. Madem öyle, Efendim’in kestiği cezaya razıyım. İtirazsız, bahanesiz, ama’sız. Beklenmeyen haberler, umulmadık durumlar, aksiliklerin canı cehenneme. Bir gün 24 saat. Kaç 24’ler ziyan ettim ben. Sırt kamçılama bana iyi ders olacak.
Bazen cezalar gözünü korkutur kölenin. Fakat başka bir açıdan baksak, işin belki de kolay kısmı. Öylece kal ve çek cezanı. Hepsi bu. Elbet dinecek sızın. Ayrıca Efendi’nin ellerindesin. Seni tehlikeli bir hale sokmaz ki. Durumu telafi edebilmek, gerekeni olması beklenen şekilde yapabilmek asıl kritik mesele. Bir kez değil ama. Hadi kölesin ya bir ahmaklık payı olsun diyelim. Süreklilik önemli.
İstikrar sağlasaydım o da karşılıksız kalmazdı eminim. Keyfi bir kamçı uygulanırdı ya da orospu gibi sikilirdim ödül olarak.
Yalvarışlarımla kamçıdan beraat etti
Ağız topu ile sızlanmak güç. Sorulara cevap vermek zorunda olup gevelerken komik oluyorum ve çok zor durumda kalıyorum. Dudağımı oynatmaya ve dilimi kullanmaya çalışacağım. Ama biliyorum doğru düzgün bir şeyler söyleyemeyeceğim. O yüzden böyle nasıl söyleyeyim der gibi bakarsam işte böyle at kamçısını yerim memelerime. Uçlarına ağız topundan uzanan zincire bağlı klipsler de takılıyken üstelik. Müthiş bir korku. Gözlerimi sıkarak acıyı karşılıyorum. Yazarken dahi içim ürperiyor. İki soldaki mememe iki diğerine. Bu sefer homurdanarak da olsa bir şeyler söylüyorum. Sanki bilmediğim bir dilde konuşmayı deniyor gibiyim. Yalnız, geciken yanıtlar için de at kamçısı hızın önemini memelerime tek tek anlatıyor. O anlatımın etkisi, Efendim bir şey sorsada hemen cevap versem şeklinde. Sesimin nasıl çıkacağının önemi kalmıyor.
Aslında söylemek istediğin bir şey varsa o sözcüklere ağız topu bile engel değil. Örnek ben, yalvarmam emredildiğinde. Buradaki cümlenin içeriği çok etkileyici. Efendim’e köpek gibi yalvarmak affedilmenin vazgeçirmez yolu. En çok emin olduğum şeylerden biri de yalvarırken can acısından ve kuyruğum kurtarmak için yapamayacağım konular üzerinden kendimi sunmamak. İşin ucunda yapamamak çünkü. O utancı da yaşamak istemem. Bir de, acizliğimi daha iyi ortaya koyabilsem. Neyse ki, memelerim ve sırtım öncelikle Efendim’in merhameti sonra benim kırık dökük yalvarışlarımla kamçıdan beraat etti.
Falakaya geçişten önce biraz dinlenmeme fırsat veren Efendim’e minnettarım. Evet, falaka. Henüz cezamın etkili ve kalıcı olmasını sağlayacak olan falakaya çekilecektim. kölelik, ateşten bir tasma! Göz kamaştıran bir rengi var ama taşımayı hak etmesi kolay değil.
Köpek gibi dizlerimin üstünde yürütün beni Efendim
Dinlenme sırasında sırt kamçısının yankısı ve muhakemesi bitmemişken önümdeki falaka sürprizi ile iyice hararetlenmiş bir şeyler içiyordum. Sessize aldığım telefonuma bir bakayım dedim. Resmen alarm vermiş. Arama sayısı ve konunun ve hametini belirten mesajlar üzerime şimşekler çaktırdı. Efendim’den izin isteyerek görüşmeler yaptım. Maalesef yazamayacağım ailevi bir haber aldım. Ve çözüm için yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Olacak şey miydi, Efendim’in yanında ve özellikle şu anda. Ya böyle bir durumun gerçekliğine ne demeli. Şaka bile olmayacak kadar manasızdı. Duyduklarım karşısında çökmüş bir vaziyette Efendim’in yanına döndüm. Her şeyi Efendim ile paylaştım ve konu hakkında bir süre konuştuk. Falaka hazırlığına devam kararı ile bağlar ortaya çıktı. Kamçılanan sırtımın üzerine yatıp aynı yerde sıradaki cezamı çekecektim. Benim için falaka yemek ve uyumak gibi vücudumun temel ihtiyaçlarından biri artık. Dengesiz besin, geciken uyku nasıl zararlıysa falaka öncesi konsantre kaybı aynı şey.
Ayaklarım sağlam bağlandı ama benim içim zayıflık belirtisi veriyor. Efendim sopası eline aldı ama bende manen tansiyon yükseliyor hafiften. Her şey bir kenara, Efendim ile şimdiki anın gerçekliğini yaşamayı vurgulayıp kendime bunu titrek iç sesimle slogan yaptım. Nafile. Kabuğum kırılmıştı bir kez daha. Kendimi dinliyordum yine de susturmaya çalıştım. Acıyı çok ağır hissediyordum. Sopayı duyamıyor, bana demek istediğini algılayamıyordum. Dişimi sıkıp falakaya tüm benliğimle dönmeyi çok istedim. Zaman zaman başardıysam da uzun sürmüyordu. Efendim’in bana yeniden yalvarma şansı vermesiyle tamamen affedilecektim. Hep dilimde olan yalvarışlarım yeterli değildi. Telefon görüşmesinde duyduklarım beynimi çökertti. “Öyle suçlar vardır ki kendileri zaten birer cezadır.” Yeni karşılaştığım alıntı bu söz beni iyi anlatıyor. Suçum aynı zamanda cezam. Yalvarışta dilim dönmüyor. Kulağımda yankılanan o telefondaki ses tonu ve sözler bilincimi bulandırıyor. Bir şeyler söylemek istiyorum. Kendimi yerin dibine sokan, aşağılık olduğumu yeniden haykırmak istiyorum. Demek istiyordum ki, sokakta köpek gibi dizlerimin üstünde yürütün beni Efendim.
BDSM felsefesine göre yaşayan ve halinden mutlu olan insanlar var. Daha önce falaka ile şişirilmiş ve kirli olan kendi ayaklarının tabanlarını yalayan ve küçük düşürülmesinden memnun olan köleElif.
Kaynak Twitter
ben Onun kölesiyim
Ortalık yerde üzerime işetin Efendim. Sokakta orospuyum diye bağırayım dilerseniz Efendim. Saatte bir amıma acı biber süreyim ne olur yeter ki affedin Efendim. İsterseniz kölelerinizin çoraplarını önce koklayıp sonra elimle tertemiz yıkarım Efendim. Ben bu sözleri yarısını bile edemeden kalktım falakamdan. Ama beni kendimden kurtardı Efendim. Tüm aksaklık telefondan kaynaklı değildi. Etkisi oldu ancak, falakanın etkisinin daha doğrusu katkısının yanında sözü edilemez. Falaka yalnızca tabana yenen sopa değil. Yeri geldiğinde kendini feda etmek, yeri geldiğinde direnmek. Bu falaka nasihatı bana sonrasında güç veren ve kuyruğumu kıçımın arasından çıkarıp dik tutmamı sağlayan bir eğitim. Şöyle ki, beni darmadağın eden o görüşmelerin geri dönüşünde hali hazırdaki problemlerin zararlarını savuşturabildim. Sadece o dakika değil günlük yaşamın içinde zorluklarda pısırık bir köpek gibi kenara çekilmiyorum artık. Her yerde dişli bir köpeğim ben. İnsanlara saygı duyduğum kadar kendime de saygım var. Çünkü, ben Onun kölesiyim.
Falakada ve sırt kamçılama da sızlandıysam ne olmuş! Eşek gibi çektim cezamı. Güvenlik kelimesini kullanmadım, kaçmadım ya. Efendim ile yarışmıyorum ki, tabi ben zor geçireceğim o anları. Zor olacak ki adı ve niteliği ceza olsun. Acıtacak, kıvrandıracak ki acizliğim bal gibi belli olsun. Falaka beni oksijen kadar ayakta/hayatta tutuyor. Her falakam bir üst bilinç için basamak.
O basamakları çıkarken farkındalıklarımla yoluma daha sağlam ve istekle devam ediyorum.