En iyisini ve en güzelini yapmayı aklıma kazımalıyım. Ancak, bu her zaman öyle olacağı anlamına gelmiyor ve garanti etmiyor. O yolda olmak dahi, kafi bir meziyet. Az evvel hata yapmış olabilirim, salya sümük de ağlayıp içimdeki zehri söktükten sonra yapmam gerekenler belli. Makyajımı tazeleyip yeniden denemek. Yine çuvallayabilirim. Tekrar, tekrar ve tekrar çabalamak. Ya da bedelini ödemek. Bu bedelin meyvesi, ‘acı’. Acının en iyi şekliyse falaka ve ayaklara işkence yöntemleridir. Cezasını çekerken hissedilen acının büyüklüğü ve pişmanlığın belirtisi affedilmenin önemli işaretidir. Teknik olarak görev yerine gelmiştir. Fakat his olarak kayda değer değilse, duygu yansıtılamamışsa o görev eksiktir. İşte bu yazımın konusu, eksik bir görevi tamamlamak için cezanın uygun görüldüğü seanstır… Çeşitli ceza ve renkli seansım!
Ayaklara işkence iyi gelecek
Alice, ayakkabılarını bana göndereceğini henüz duyduğum andan itibaren, kargoya vereceği o süre, alacağım şubeye ulaştığı ana kadar. Benim şubeye kadar yürürken, (aslında o hareketlere yürümek denemez. Speedy Gonzales gibi koşuyordum) Alice’in ayaklarına sarılıyorcasına kutuya sarılıp eve dönene kadar. En uygun zamanı kollayıp hazırlanana kadar geçen tüm bu süreç beni deli gibi sabırsızlandırdı. Burnum ayakkabının içine girdiği ve dilimin Alice’in tükürüğünün damlayıp aktığı yerlere değince, topuğunu amıma sokunca muradıma ermiştim. Mutlu sonun başlangıcıymış. Sonradan öğrendim.
Alice’in ayakkabılarına heves ve heyecan ile dokunmuştum. İçimden geldiği gibi kokladım, öptüm, yaladım ve seviştim. Fakat benim yaptığım, sandığım gibi olmamış. Efendim’in kriterlerine göre hakkını verememiştim. Elbette haklıydı. Gözleriyle görmüştü. Benim abartılı ya da eksik anlatımımla oluşmamıştı görüşü. Kendimi savunacak hiçbir sözüm ve gerekçem olamazdı. Efendim, “Hakkını veremedin. Ceza alacaksın. Ayaklara işkence iyi gelecek.” dediği anda buna boyun eğmek benim çaresizliğim değil, olsa olsa şanslı bir köpek olduğumun ispatıdır. Ama ayaklarıma işkence yapılacak denildiği anda ben sadece falaka uygulanacak sandım. Efendim’in şeytan tüyüne hayranım.
Görevi yerine getiremediğimde, yapacak herhangi bir şeyin olmaması benim için yuvarlandığım dipsiz bir kuyu olurdu. İyi ki Efendim beceriksiz kölesine cezayı layık gördü. İyi ki bağışlanacağı yolu gösterdi. Kahrolurdum mahvolurdum. Efendim, ödülleriniz ile eş değerde olan cezalarınızın başımın üstünde yeri var. Etim de sizin, kemiğimde.
Utanç yaşayacağıma acı çekmeyi
Alice’in köle olması, benim Onun ayakkabısını yalayacak olmama engel değildi. O benden üstündü. Ve şimdi de, köle Alice’in ayakkabısını yeterince iyi yalayamadığım için ceza alacak olmamı da hiç yadırgamadım. Başarısızlığın hüznünü yaşadım doğal olarak. Ve ceza ile telafisinin müjdesini alınca çok sevindim. Çünkü, başta Efendim’e ve sonra Alice’e mahcup kalmak istemezdim. Utanç yaşayacağıma acı çekmeyi esasında arınmayı kesinlikle çok isterim.
Efendim odanın balkon kapısını açtı. Manzara güzel. Hava, mevsim normallerinde. Ben Efendim’i seyrediyorum, Efendim ise etrafı. Sonra ben de çağrılıyorum. Bir basamak çıkıp, korkuluğa tutunuyorum. Parmak uçlarımda şehri seyrediyorum. Benim fark edemediğim bir düzen kuruluyor. Ceza zeminine ceza malzemeleri diziliyor. 4 meyve kokulu mum. Belli ki ayaklara işkence başlıyor. Tabanlarımın altına ikişer tane mum layık görülüyor! En sevdiğim cezalardan.
Mumun kokusu etrafı sardığı anlarda, alevleri de tabanlarımı ısıtmaya başlamıştı. Başka bir kölenin ayakkabısını iyi yalayamamak, beni ateşle karşı karşıya getirmişti. İşin önemini ve ciddiyetini benim gibi aptal bir köle bile anlayabilir bu şartlar altında. Görevim sırasında daha aşağılıkça kendimi ortaya koysaydım ve köpekten daha köpek olsaydım keşke! Cezamı anlıyorum ve razıyım. Yeter ki, sonunda Efendim benden memnun, gönlüm huzurlu olsun. Tabanlarım varsın yansın mumun alevinde.
Efendim elektrik çubuğunu tabanlarıma dokundurup acıyı katlıyordu
Sıcaklık tatlı bir esinti gibi tabanlarımın her yanına vuruyordu. Beni parmak uçlarıma iyice yükseltirken, aynı zamanda kısa ve kesik eğlenceler yaşıyordum. Mumlar hoşuma gidiyor. Aslında ceza için onlar ama ben oyuncağımla oynuyor havasındaydım. Ateş zorladığında balkon demirlerinden tutunup uzaklaşmaya çalışıyorum ama yorgun düştükçe tabanlarım muma yaklaşıyordu. Yanmaktan kaçınmak neredeyse imkansızdı. Her halükarda işim zordu.
Pencerelere ve balkonlara bakıyorum. Beni fark eden biri var mı diye. Azami dikkat eden biri için rahat görülebilecek durumdaydım. Bir tuhaflık olduğu belliydi ama tam olarak ne yaşandığını asla kimse tahmin edemezdi. Ben mumla, acı ve oyun gibi zıt duyguları yaşarken, Efendim elektrik çubuğunu tabanlarıma dokundurup acıyı katlıyordu. Bu yeni acı kaynağımı çok ürkütücü buluyorum. Göründüğü kadar uslu bir alet değildi. Daha yaklaşırken içimi korku sarıyor, tepkilerim yükseliyordu. Bu alet özellikle ayaklara işkence vermek için mi yapılmıştı acaba? Hissettirdiği etki ise, iğne batması şeklinde. Değdiği yere göre etkisi ağır oluyor. İki farklı ceza birleşimi: “sıcak elektrik.” Tabanlarımda başlıyor vücudumun her yerinde hissediyorum.
Falakanın acısı tabanlarıma işlemezse eksikliğini hissediyorum
Zorlandıkça Efendim’i sayıklıyorum. Af dileniyorum. Üzgün olduğumu, pişmanlığımı ifade ederek, yalvarışlarda bulunuyorum. Aklı olan kölenin yapması gerektiği gibi. Cezamı çekerken, ayaklara işkence yöntemleri zenginleşirken, durumun farkında olduğumu anlamak ve anlatmak acıyı anlamlı kılıyor. Hatta beter olayım diyorsun ama can bu, dayanamıyorsun.
Yakarışlarımı hep duyan Efendim, yine beni duyup cezam o an için sona erdirecekti. Mum beni yakmayı çok sevdi. Öyle ki, bitmek bilmedi. Daha önce olduğu gibi mumları yanan ayaklarımla söndürecektim. Birden basıp söndüreyim diyorum ama yapamıyorum. Alev, mum alevi bile olsa hacminden kat ve kat gözümü korkutuyor. Parmaklarımla mumları birkaç denemenin ardından teker teker söndürdüm.
Peki bu kadar mıydı? Hayır! Bir kölenin ayakkabısını layığı ile yalamamanın cezası diğer köleye bu kadar ucuza gelemezdi. Bu bedelin diğer halkası falaka idi. Ben birçok hatamı ve eğitimimi falaka sayesinde telafi edip ilerledim. Şimdi de falakasız olmazdı. Evet, şimdi. Tabanlarım soğumadan, elektrik vücudumdan çıkmadan. Hemen şimdi!
Falaka, benim cezalandırılmamda merkezdir. Türlü acı şekilleri çeksem de, falakanın acısı tabanlarıma işlemezse eksikliğini hissediyorum mutlaka. Ayrıca pek çetin bir cezadır. Ama çekiciliğini de görmezden gelmemek lazım. Başkasının falaka videosuna denk geldiğimde benim de canım çekiyor. An geliyor kabloyu dahi arıyorum. Hem korkuyor hem seviyorum.
Falaka sırasında çoğunlukla gözlerimi kapatıyorum
Alice için falakaya da hazırlanıyorum. Onun yüzünden değil. Kusurlu olan bendim. İyi bir köpek olsaydım böyle olmazdı. Ayrıca Alice’e bu açıdan da müteşekkirim ki, bana bu konulardaki yetersizliğimi hatırlattı. Onun sayesinde ne yapmam ve ne yapmamam gerektiğini daha iyi anlayabiliyorum. Sırt üstü yatıp ayaklarımı kaldırdım. Kaçırmayayım diye sıkı sıkı bağlandı. Sadece ayak parmaklarım serbest bırakılıyor. Böylece acıya ve korkuya karşı ayaklarımı yan yana tutmaya mecburum. Onların da bağlanması gerekirse, falakam daha ağır uygulanıyor ve acısı çekilemez boyutta oluyor.
Kasıtlı değil ayağımı kaçırmalarım. Falaka sırasında dayanamayarak refleks olarak o harekette bulunuyorum. Tekrar ayaklarımı yan yana getirir ve tabanlarımı sopadan korumak için saklamazsam, sorun yok. Fakat darbelerin inişini görebilecek olmak, daha baştan beni geriyor. Gerçi falaka sırasında çoğunlukla gözlerimi kapatıyorum. Göz göre göre olacakları seyretmek kolay değil.
Mumun bacaklarından akıp amına kadar damlamasından etkilenmeyecek köle orospusu yoktur
Efendim, falakadan önce mum ile yeniden bir başlangıç yapıyor. Sıcacık olan erimiş mumları tabanlarıma döküyor. Damlayan mum, ayağımın altını kaplayıp o anda katılaştırıyor. Sadece ayaklarım değil,
mum bacaklarıma ve hatta amıma bile damlıyordu. Korkuyla, elimle üzerini kapattım. Ayaklarımdan tam o araya nasıl damladı şaşırmıştım. O korkunun yanında hoşuma da gitmişti. Renkli ve kokulu eriyen mumun bacaklarından akıp amına kadar damlamasından etkilenmeyecek köle orospusu yoktur herhalde.
Efendim’in kamçıyı eline almasıyla başka yönlere kayan aklım asıl meseleye odaklanıyor. Efendim kamçıyı öyle bir indiriyor, öyle bir savuruyor ki, sanki bir demet sopa ile falakaya çekiliyordum. Mumun aleviyle ile ilk etkiyi yaratmıştı Efendim. Ayağımın sertliği yavaş yavaş kırılıp zayıflatılmaya doğru hamleler peş peşe geldi. Elektrik şoku da hepten beni benden almıştı. An itibariyle de kamçı hassaslaşan ayaklarım tüm acıları normalden daha ağır hissediyordu. Bu halde aklımı hiçbir şey meşgul edemezdi. Yüzde yüz konsantre ile kamçının etkisini yaşıyorum. Ayaklara işkence bir ceza şölenine dönüşüyordu. Mumun ayağımın altındaki tabakası her seferinde parçalanıp etrafa saçılıyordu. Hem dehşet verici hem de havai fişek şöleni gibi. Gökyüzündeki yıldızları adeta odanın içine serpiyor Efendim. Kutlama havasında bir acı!
Acıların Efendisi olmak kolay mı
Ayağıma bağlanan ipin diğer parçasını katladığını görüyorum Efendim’in. Onunla falakaya çekileceğime hiç ihtimal vermezdim. Acıtmaz ki o bile dedim! Ne biliyorsun ki sen ahmak köle! Acaba kaç tane ayaklara işkence yapma yöntemleri daha var, hiç düşündün mü? Efendim istese tabanlarıma bir kuş tüyüyle bile acı verecek kabiliyette. Acıların Efendisi olmak kolay mı?
Efendim vurdukça içimden kurduğum o saçma cümle un ufak oldu. Tok bir sesi vardı. Gözüm bağlı olsa, balyozla vurulduğuna rahat ikna olabilirdim. Öncesinde yapılan işlemlerle yorgun düşen ayaklarım alarm veriyordu ama Efendim için cezam devam etmeliydi.
Mumlar, elektrik çubuğu, kamçı, ip ve sıradaki neydi? At kamçısı! O da köle ben de köleyim. Ama benzer başka hiçbir yanımız yok. En büyük fark ise; Onun benden üstün olması. Kusurum da, Alice’in yani kölenin ayakkabısını iyi yalayamamak. Başka bir hata yapmadığıma seviniyorum. Kim bilir öyle bir şeyin bedeli ne olurdu! Eyvahlar olsun! Çok dikkatli olmalıyım.
Can çekişiyorum resmen
Efendim en kuvvetli silahını sona saklamış galiba. Neden yapamadım görevimi ki! Yetersizliğin bedeli çok ağır. En kötüsü de, sonuna kadar hak ediyorum. Canım yandıkça sızlanıyorum ama tutamıyorum kendimi. Gıkım çıkmamalı. Ayaklarım mahvolmuştu. Neler gelmişti başına ve daha neler çekecekti?
At kamçısı tabanlarıma yanlışlıkla değse bile canımı feci şekilde yakardı. Ki Efendim falakaya yeni başlamış gibi kullanıyordu. Çenemi kapatmadan kaldıramıyorum asla. Her vuruşta sızlatıyor. Ben de köpek gibi inliyorum. Sessiz kalabildiğim o kısacık anlarda içimde kendimi sağır edecek çığlar atıyordum. Ağzımdaki kumaş parçası beni idare edemiyor. Çok mızmızlanıyorum. Böyle ceza çekmek mi olur diye kendimi ben daha o anlarda eleştiriyordum. Ama işte, tabanlarım yandı, yanıyor.
Sessiz ve uslu durursam son 10 etabına gelmiştik. Gücün son zerreleriyle güçlü durma vakti. Efendim o son 10’u vururken tek bir sayının etkisini bile gram düşürmeden en ağır şekilde vurdu. At kamçısının havaya kalktığını görüyorum ama inerken gözlerimi açık tutamıyorum. Kapanıyor sımsıkı. Tam bitti derken. Ben de az kaşınmıyorum hani. Efendim’den bir 20 sayı daha için yalvarışta bulunup dersimi garantiye almak istiyorum. 10 sayı Efendim için, 10 sayı da Alice için. Acımıyor artık. Can çekişiyorum resmen.
Ayakkabıyla Aşağılama ve Ayak İşkencesi Fragman
Ayaklara işkence en başta falaka içerme şartıyla her mazoşist köleye uygulanmalıdır
Efendim vurdukça daha kuvvet kazanan bir yapıya sahip. Yorulmuyor, şiddeti azaltmıyor. O haldeyken bile, “Bitiyor işte, birazdan her şey geçecek. O hissi arasan bulamayacaksın. Acının tadını çıkar” diyorum kendi kendime! Deli miyim acaba? Hayır! köleyim ben. Hatasının farkında olan, cezasını çekerken çığlıklar atsa da, cezası biterken üzülen ve özleyen köleyim.
Efedim’in dediyle, biz BDDSSM içinde SM’i yani sadizmi ve mazoşizmi merkezimiz olarak seçtik. Bende de ceza yöntemleri arasında ayaklara işkence merkezim oldu. Bence ceza olarak ayaklara işkence en başta falaka içerme şartıyla her mazoşist köleye uygulanmalıdır. Acıya dayanamam bahanesi geçersizdir. Acı çekilecek. SSC olsa bile her köle kendisini zorlamalıdır. kölenin ayarlarını sıfırlayan, aklını başına getiren ve en iyi eğiten cezadır. Efendim ayaklarıma işkence uyguladıkça daha iyi gelişiyorum.
Dilerim uğruna bunca cezayı çektiğim Alice bu ceza seanslarından memnun olur. Bunu gönülden istiyorum. Keyifle izlemesini ve kahkahalarla okumasını isterim. Çünkü, Onun kusursuz başlattığı bu işi elime yüzüme bulaştırdım. Oh olsun dese de, af etse beni.
Dilerim Efendim’in bana verdiği acı şiddetini yeterli bulur. Falaka sırasında da Ondan özür diledim. Beni bağışlaması için yalvardım. Şimdi de, yazıya dökmek istiyorum. Alice, sen kölesin ama ben senin altında aşağılık ve ezik bir köleyim. Ayakkabını çok sevmeme rağmen iştahla yalayamadığım için çok özür dilerim. Pişmanım. Çok üzgünüm. Bedelini de ödedim.
Umarım beni anlayıp affedersin.