En başta belirtiğim, ben subspace yaşadım hem de falakanın içinde. ‘Pes Ettim‘ yazısında yaşadığım hayal kırıklığından sonra. En büyük acıların içinde adeta huzura kavuştum. Nasıl mı? Bende bilmiyorum.
Adımız, yerimiz ve özelliğimiz hep aşağı hep bayağı sanılabilir ama öyle değil işte. köle olarak, söz dinleme ve eğdiğim boynumun ölçüsünde ayak altındayım. Onun dışında, Efendim sağlığım ve bakımım ile ayrıca ilgileniyor. Şansa bırakmıyor ve benim de dikkat etmem için uyarıyor. Her şeyin en iyisini en güzelini hedefim belirlememi istiyor. Bugüne kadar subspace ne olduğunu tam bilmiyordum. Subspace yaşayacağımı belirlemedim ama nerden nereye lafı bu kadar geçerli olamazdı.
köle her daim hazır olmalı, orospu her an cazip olmalı.
Efendim’e yük oluyorum
Efendim’in yanında çoğu zaman yemek yemeği erteliyor, kısıtlıyor veya gündemden düşürmeye çalışıyorum. Çünkü, Efendim’in yanında yemek ve benzeri kişisel ihtiyaçlarımla vakit kaybetmek istemiyorum. İşemeye bile aşırı sıkışmadan gitmiyorum. Efendim de, benim böyle gözardı ettiğim durumları artık her şeyden önce tutuyor. Her zaman ilk sırada sağlığa yer verdiği için ve seanslarda zayıf düşmemem için önce açlık durumumu öğrenip ona göre hareket ediyor.
O gün yine köpek gibi açlıkla Efendim’in kapısındaydım. Önce bir şeyler yemek için dışarı çıktık. Her ne için olursa olsun hesap ödeme vakti ben bir geriliyorum. Efendim’e yük olduğumu düşünüyorum. Birkaç defa ödeme için isteğimi söylediğimde, susturuldum!
Ardından geziyorken bir ayakkabıcıya girdik. Baktık, denedim sonunda beğendiğimizi almaya karar verdik. Efendim, yine ödeme yapmaya hazırlanıyor. Benim başım önümde. Poşetin ağırlığını geçtim, varlığını unutuyorum taşırken. Sadece, Efendim’e yük oluyorum, ben karşılasaydım keşke. Bu düşünceler altında eziliyorum. Aslında plan dahilinde değildi. Efendim’in yönlendirmesiyle kozmetik ürünleri satan bir yere girdik. Marka ürünler ve her biri diğerinden pahalı. En vasatını bulsam dahi ikinci bir ürün ile yüksek meblağ yapar. Ben kimim ki… Ederim nedir benim. Değer mi bana! Sorgulamalarım bitmiyor. Bunun geri dönüşümünü nasıl ve neyle yapabilirdim?
Ücreti değerinde falakaya çekileceğim
İyi bir orospu olarak gözükmek için seçmeye bir yerden başlamam gerekiyordu. Fiyatı daha hesaplı ürünleri seçmeye çalışıyorum, oyalanmam yüzünden Efendim sıkıldı ve beni bir süre dışarda bekledi. Artık elime ne geldiyse aldım. Nihayet kasaya geldik. Biliyorum Efendim ödeyecek. Şimdi ben de maddi durumu üst seviyede olan biri değilim ama ödemeyi kendim karşılamak istiyorum. En azından yarısını bana ödetse Efendim. İçim daha rahat olacak. Ama Efendim. Söz ettirmiyor bile… Ödeme sırasında huzursuzum. Efendim benim ihtiyaçlarımın ücretini ödüyor! Keşke bana emretseydi. Ben alabilseydim. Peki, şimdi ayakkabının ve makyaj malzemelerinin bedelini nasıl ödeyecektim? Kaldırımlara bakıp, bu düşüncelerle eve geldik. Bu konuya hep takıldığımı ve takılacağımı biliyor Efendim. Bu yüzden bir bedel ödeme yöntemi uygulanacağını öğreniyorum…
Alınan her şeyin ücreti değerinde falakaya çekileceğim. Tabanlarımla, canımla ödeyecektim alınanların bedelini. Borcum çok, bedelini ödemeye hazırım. Tabi parasal ödeme gibi olmayacak. Yalnız, daha değerli bir yandan da. Bu yöntemi sevdim, benimsedim. Çok acıyacak. Ama…
Huzura ermenin yolu falakadan geçecek…
Acı… Efendi ve kölenin en temel beslenme kaynağı. Efendim ile bugüne kadar tecrübelerim neticesinde diyebilirim ki, duvar gibi sağlam köle, Efendi açısından pek cazip değilmiş. Acı çekmeli. Ki bir şeyler değişsin, gelişsin veya dersini/tedbirini alsın köle. Canı yanmalı. Taş gibi hissizlik görev/ceza sırasında sadist olan Efendi’ye pek keyif vermezmiş. Bunun önemi ve değeri kölenin Efendi’si uğruna acıya göğüs germesinde gizli. Dayanıksız olduğu halde vazgeçmemesi. Tüm zayıflığı ile kendini ortaya koyması. Geriye baktığım da, bu ayrıntıyı anlamak subspace yaşamak için çok önemli bir adımmış.
Efendim’in sopasından acıya doymak istiyorum
Uzun zamandır acıya karşı bir güç mü desem, direnç mi desem. Ya da kanalize edebileceğim suni bir yol / yöntem düşündüm. İzlediğim bir dizi sahnesinde hastanın acı ve ağrı hissi yoktu. Kendisi hariç doktorlar endişeliydi. Aklıma geldi ve keşke ben de öyle olabilsem dedim. O sahnenin devamında ne denli tehlikeli bir durum olduğunu da belirtiyorlardı. Ne adice çareler arıyorum ama! köleye bak. Hipnoz var. Kim yapacaktı ve hangi nedenle? Efendim yapmazdı ve yaptırmama eminim ki katiyen izin vermezdi. Hipnoz hala oldukça iyi fikir gibiydi. Bir gün Efendim’le konuştuk bu konuyu. köle için böyle bir şeye gerek olmadığını, zaten doğru da olmayacağından bahsetti. kölenin doğal olarak benzer bir etki içine girebildiğinden bahsetmişti. Subspace.
Ben ve o seviye. Mümkün değil deyip hemen kendi kendime kesin yargıya vardım. köle ruhumun o denli olgun ve konsantre olabileceğine inanmıyordum. Nasıl bir çare bulsam, neye odaklansam faydası olurdu? Kolaylık ve rahatlık aramıyorum. Uzun süre falakada kalmak ve Efendim’in sopasından acıya doymak istiyorum. Önceleri sadece Elif iken, acının varlığı ve rahatımın kaçırmasına sinir olurdum. En ufak bir ağrıya tahammül edemeyen biriydim. köle ruhu içime yerleşmeye başladıkça ve özellikle Efendim ile acının tadı ve gerekliliğini fark edince ihtiyaç duymaya başladım.
Darbenin gelme kesinliği, eylemin bilinçli bekletilip nabız yoklanması, o gergin bekleyiş, harekete geçilmesi, tene işlemesi, acının hissedilmesi, acının bedende yayılımı, yoğunluğun hızla artarak doruğa ulaşması, tahammüllerin zorlanması, ilk çığlığın ardından acının yavaş yavaş çekilmesi… Sıralaması böyle. Kimi zaman işte bu kadar basitçe olup bitecek deyip, kolay atlatıyorum. Kimi zaman ise, yalnızca bir darbe süresini saatlerle ifade edebileceğim abartıyla yaşıyorum.
Alınanların fiyatları falakada sopa sayısı olarak geri dönecekti
Efendim her şeyi bildiği gibi, falakanın hogtied pozisyonunda kendimi daha bir bırakabildiğimi biliyor. Bu falakanın önünü arkasını hiç düşünmedim. Bir şeyler beni düşünmekten alıkoydu. İyi de oldu. Masanın üzerinde hogtied falakasına çekileceğimi öğrenmek de daha iyi hissettirmişti. O şekildeki ilk deneyimimi referans aldığımda kendime inanmak istiyordum. Aslında genel manada sakindim. Telaşsız hatta rahat sayılırdım. Buda subspace yaşamam için bir diğer ayrıntı.
Hatırımda beni darmadağın eden bir falakam vardı. Pes ettim yazımda anlattığım ve layıkıyla çekemediğim. Üstüne bugün de, Efendim’in benim için yaptığı harcamalar var. Hesabım kabarık. Falaka öncesi tüm alınanların fiyatları kuruşu kuruşuna bana falakada sopa sayısı olarak geri dönecekti. Aslında, Efendim’in bu alışveriş ile ilgili bir sorunu yoktu. Ben ikide bir bu konuda mahcubiyetimi dile getirince, bedelini böylece ödememi uygun gördü. Ama yediklerimizi ve içtiklerimizi kesinlikle hesaplamıyordu. İlk kez kaç sopa yiyeceğimi bilerek falakaya yatıyorum. Üstelik sayıları ben yazıp ben topluyorum. Sayı gözümde büyüyor ama içim böyle daha huzurlu olacaktı. Sayılar alt alta gelip toplanıyor, tabanlarıma olacaklar için iş birliği yapıyorlardı. Hakkettiğimi yaşamalıydım. Oturduğum koltuğun altına doğru çektiğim o gözükmeyen ayaklarım birazdan Efendim’in elinin ve sopasının altında hazırda olacaktı.
Sopa Efendim’in elinde. Görmesem de yükselecek. Ürperten uğultusuyla selamını verecek. Havayı paramparça ederek. Hızını alıp alçalıyor ve tabanlarıma çarparak duracak. Sopaya o malum falakadaki gibi, bu defa diklenmek istemiyorum. Kabuğuma çekilip sızlanmak istemiyorum. Onunla anlaşmak ve sevişmek istiyorum. Onu savuran elleri memnun etmek için iyi bir ikili olmalıyız. Başlıyor Efendim. Sanki hiçbir falakadan sonra ara verilmemiş, hayat başka yerde ve durumlarda devam etmemiş de köle olduğumdan beri soluksuz falakaya çekiliyorum. Öyle benimsiyorum. Öyle de özlüyorum ki, son falakanın üzerinden yıllar geçmiş sanki.
Canım acıyor
Sopa tabanlarıma iniyor. Etkisi diğerlerinden daha farklı değil. Niyeti belli. Canımı yakacak. köleliğimi fiziksel yoklayacak. Bazen darbesini saniye saniye hissetmem için kendi halime bırakılıyorum. Bazen de kısa ama seri vuruşlarla tabanlarım Efendim’in sopasının hedefindeydi. Bunu söylemek için henüz erken ancak kendimde dikkatimi çeken bir şey var. Tabanlarım, sopa ve ruhum arasında alışık olmadığım bir uyum hissediyorum. Canım acıyor ama reaksiyonlarım beni utandıracak kadar yüksek değil. Ne Efendim ne de sopa bana acımıyor. Her zamanki gibi sertçe yiyorum. Elbette şiddetini benim iki sözüm garanti edecek değil. Sopanın ayağıma vurduğu andaki sesleri duyan, sopanın ayağıma inme kuvvetini gören durumumu anlayabilir.
Efendim vuruyor. Vurduğu sayısını not alıyor. Kaç tane vurdu, ne kadar kaldı bilmiyorum. Sayabilmemin imkanı yok. Masada kaydığımı fark ediyorum. Dizimle destek alıp kendimi yukarı itmeye çalışıyorum ama nafile. Ağız topu büyük değil miydi! Dişlerimle ısırıp sıkmaktan boğazıma kaçar diye endişe edecek hale geldim.
Subspace dünyasına giriş yapıyorum
Yok, cidden bir etki altındayım. Tansiyon problemi yok. Rahatsız edici ağlayıp sızlanma yok. Falakayı ve acıyı kabullenmek demek bu olsa gerek. Hep böyle gitmesem de, biraz daha biraz daha böyle sürse. Nerden bilebilirdim ki subspace dünyasına giriş yapıyorum. Sopanın acısını çoğu zaman içimde bastırabildim. Algılarım mı kapandı. Yoksa, kölelere özel bir algı mı açıldı. Anlayamıyorum. İlk kez başıma geldiği için doğru bir şekilde anlamlandıramıyorum. His kaybı değil. Eminim, acıyı ve ağrıyı hissediyorum. Kıvranıyorum ya işte. Çığlık kopuveriyor ya kendimi durduramadan. Ağız topunu ısırmaktan dişlerim ağrıdı. Tükürüğümü de yutamıyorum. Çok dikkat edip kaçınsam da, sonunda altımdaki örtüye akıttım salyamı. Normalde pis sayılabilen davranışların köleyken doğal görülmesi işleri kolaylaştırıyor. Efendim, kaçta olduğumuzu söyledi. 250! 250 sopa… Duyduğumda o kadar sopayı yaşadığıma sevinirken, devamının gelecek olması gerçeği de ortadaydı. Ve geride kalan da az değildi.
Sona doğru Efendim bana falaka sayısı sordu. Başta komik bir rakam söyledim. Ayıp ettim farkındayım. Efendim de memnun olmayınca arttı ve 50 oldu. Son 50 falaka. Bir şeylerin iyi gitmesi sonucuydu. Biraz keyfi biraz kutlama gibi. Efendim sıkı vuruyor. Sopa dile gelebilse dayanamayacağını söylerdi. Kısa mesafeden seri vuruşlarla tabanlarım çıra gibi yanıyordu. Saymayı denemedim. Zaten biç sonunu getiremedim şimdiye dek.
Eserini seyreden bir sanatkar
400 sonrası 50 falaka da bitti. Ama oda ne? Efendim ayrıca bahşiş veriyor. Öyle seri falaka sopasına tutuluyorum ki, mümkün değil. Fakat Efendim çok keyifli ve o kadar hevesle vuruyor, vurdukça canım çekiyor. Bittim, tabanlarım cehennem gibi yanıyor, inanılmaz zevk alıyorum. Ellerim, ayaklarım çözüldü. Ağız topu nasıl da ağrıttı çenemi. Kalkabilirim artık. Ama kalkmıyorum kalkamıyorum. Biraz dinlemek istedim herhalde ve aniden bir titremeye tutuldum. Kendimi toparlama çabam yok. İçgüdüsel olarak o sarsılmaya karşı koyamadım. İçimde bir birkim varmış, o dağılıyor gibiydi. Tıpkı narkozun etkisini atarcasına. Efendim, üzerime yorganı örtüp karşımdaki koltuğa oturdu.
İçkisini içerken beni izliyordu. Eserini seyreden bir sanatkar… Uykuya dalmak güzel olabilirdi ama Efendim karşımdayken kendimi Ona bakmaktan alıkoyamadım. Falakada benim kendimde olup biten halin ne olduğunu Efendim biliyordu. Anlattı. Subspace… kölenin, kendine uygulanan acının her zerresini kabullenme durumu. Bunun sonucunda köle, transa geçip bir süre irade kaybına uğruyor. Kişi kendini şartlarsa olur mu bilemiyorum. Galiba o andaki duygular ile alakalı. Bu konsantre halini yaşadığım için çok şaşkınım ve mutluyum. Yorganın altındaki iç huzuru ve anlatamam. Titreme yavaş yavaş yerine tatlı bir yorgunluk açığa çıkmaya başladı. Saatlerce öyle kalmak isterdim. Ne bu etki saatlerce sürebilirdi ne de her falakada kölenin subspace yaşama şansı vardı. Bir sonraki falaka kim bilir nasıl olacaktı.
Benim için güç asla para olmadı. Güç, bir bilgelik, yetenek veya beceridir. Olmayınca ve çabalayınca iyice sakarlığın dibine vuruyordum. Ben zayıftım. İzleyip, hayal kurarak yetinmeye çalışıyordum. BDSM’in keşfiyle, madem üst model insan olamıyorum ben de köle olayım… Demedim tabi ki! köleler benim için hep en cesur insanlar oldu. Gardı ve silahları olmayan buna rağmen ruhları ile Efendi gibi bir otoritenin yanında aynı yolda ilerleyebilecek cesaretleri var. Boyun eğdiğine aldanmamak gerek. Kendilerini teslim etmeleri en büyük fedakarlık. Bir kere bu başlı başına onlara hayran olduğum hareketti. BDSM beni hiç olmadığı kadar eksik yönlerimle yüz yüze getirdi. Benliğimi reddetmek keşke mümkün olsa ve başka türlü yeniden deneme şansım olsaydı. Aynı düşüncelerle ve aynı işe yaramaz diye düşündüğüm bedenimle bir yola girdim. Çürük tarafları kazıyıp, iyi yönleri güçlendirmek ve yeni kazanımlar edinmek üzere…
Şiddetle vurduğu ayağımı şefkatiyle öptü
Güçlü olma fikri ve hayali gün be gün zayıfladı. Belki denemediğim yöntemlerle, sivil hayatta farklı kişi ve mekanlarda mümkündü ama ben, en çok benimsediğim yol BDSM ve Efendim ile devam ettim.
Bu falaka gününe kadar vücudumda hiç açığa çıkmayan bir kuvvetle karşılaştım. İmrenerek baktığım karakterlerin sahip olduğu güçten çok daha değerli ve özel tılsım. Benim gücüm zayıflığımdan geliyormuş. Onu öğrendim.
Günlüğümde Efendim’in bana yaşattığı mutluluklar, verdiği acılar, cezalar… Hepsi Onun ne kadar güçlü ve hayallerdeki Efendi olduğunu yineliyor.
Onun ellerinden acıyı hakedebildiğim için çok şanslıyım.
Sopanın acısını iliklerine kadar hissettim. Dengemi ve algılarımı yeniden düzenledi. Bana, acılarıma, ruhuma anlam ve mana kattı. Efendim… şiddetle vurduğu ayağımı şefkatiyle öptü! Ben bu ayağımla nasıl yere basarım. Beni deli divaneye çeviriyorsunuz Efendim. Yapmayın Efendim. Ben sizin ayağınızı öpmeliyim Efendim demeye bırakmadı. Kendisine adanan kölesine hakkettiğinden fazla değer veren özen gösteren Efendim… kölesi başkalarına özenirdi. Şimdi geldiği yer hayallerine sığmaz… Teşekkür ederim Efendim.
Efendim’in gülen gözleri
Kutlama da denemez, rutin de denemez. Birçok gecemiz özel bir gece tadında geçiyor. Sadece bu sefer subspace etkisini belli ediyor. Huzura huzur katıyor. Efendim ile dışardayız. Bilenler bilirmiş. Rakı sofrası özelmiş. Masadaki kişilerin sohbeti, değeri başkaymış. Efendim beni o kadar serbest bırakıyor ki… ‘Bu rakı masası. Dileğini yap, söyle. Burada olan burada kalır.’ Ama bir o kadar da keskin çizgilere dikkat etme ihtiyacı hissediyorum. Çünkü, Efendim’in tanıdığı toleranslar ve bıraktığı açık kapılar ne kadar köle olarak yoldan çıkarıcı olsa da, daha bir sorumluluk ve ciddiyet yükleniyorum. Beni masasında kabul etmesi, eşlik etmemi istemesi, canıma okuyan Efendim’in gülen gözleri, tatlı dili beni duygudan duyguya sürüklüyor. Karşısında otururken de ayağının altında ezmesi köleliğin seansta kalmadığını gösteriyor.
Yan masadaki kadın, Efendim’in benim başımı eliyle itelemesini görüp, ‘Kadına Şiddet’ yakıştırmasını içinden ve bakışlarından yapacakken, dakikalar içinde yine Efendim’in beni alnımdan öptüğünü gördüğünde yaşadığı şaşkınlık da kadının payına düşen çelişkidir.
Ve ey kadın, sana şimdiye kadar subspace yaşatan oldu mu? Bana yaşatan oldu. İşte Efendim dediğim bu adam.
Özel Altın Fragman
Önceki yazıyı oku